Kişinin kabul ettiği sorumluluk derecesinde hayatının üzerinde kontrolü vardır.
Bu cümle kulağa nasıl geliyor?
Şu ara karşıma çıkan her şeyde sorumluluk almak geçiyor. Şikayet etmek, sorumluluğu reddetmek ve yetişkin olmayı istememektir. Başkalarını suçlamak kendini kurtarmanın en kolay yollarındandır. Böylece ''huzurla'' kenarda oturabilirsin.
Hissettiğimiz olumsuz duyguların sorumluluğunu başka kişilere ya da koşullara yüklersek hayatımız üzerinde kontrolümüz olmadığını hissederiz.
“Sorumluluk” kelimesinin anlamı biraz omuzlarımıza yük, biraz yapamadığımız ve halletmek zorunda olduklarımız gibi geliyor. Zorluklar ve duygusal yoğun devinimler içerisinde gezinirken, bilinçli zihnimiz bir yandan çektiği acının farkında ve ona şefkatlidir. Bir yandan da “Vay be!” deriz. Bu çok hırpaladı! Bu çok yoğundu! Bu illüzyonun içinde ''Şunu, şunu yaşadım! Vay be!” deriz. Ve burada bir şikayet yoktur, burada bir kendine acıma yoktur, burada birilerini suçlama yoktur. Burada sadece deneyim vardır ve öyle yada böyle o deneyimi yaşarız. Bunun deneyim olduğunun bilinciyle. Bu yaşamın sorumluluğunu almak ve yaşamı onurlandırmaktır. Bu yeteneklerini, yapabilirliğini keşfettiğin, sınırlarını gördüğün, gölgelerini ve kaybolduğun noktaları tespit ettiğin alandır. Bu senin “benlik haritandır.”
Yaşam, varlığımızı onurlandırdığımız yegane varoluş sistemidir. Yaşam, bizi cezalandıran bir okul değil, bizi var eden, her yanımızı ve gücümüz görmemize olanak sağlayan üç boyutlu bir tasarım alanıdır.
Sam Horn 30 Adımda Özgüven isimli güzel eserinde hayatımızda “özne” olarak belirlediklerimizi nasıl yorumluyor: “…Eğer hayatınızın bir tahterevalli gibi olduğunu düşünüyorsanız, inmek ve çıkmak için başka bir insana bağlısınız demektir.Bugünden itibaren, ‘’Başkaları ne düşünür?’’ diye endişelenmeye başladığınız anda soruyu ‘’Ben ne düşünüyorum?’’ sorusuyla değiştirin. Mutlaka diğer insanların düşüncelerini ve geri bildirimlerini dikkate alın ve kendinizinkilerle dengeleyin. Artıları ve eksileri tartın ve karar vermeden önce elinizdeki tüm verileri göz önünde bulundurun. Başkalarının görüşleri kadar, belki biraz daha fazla kendi görüşlerinize önem verin. Sürekli bir onaylanma ve kabul görme arayışında olmak yerine içinizde huzur merkezinizi yaratın.”
Siz “özne” olmaya gönüllü olduğunuzda hayat da size yönelecektir; doğrudan “isteyen” doğrudan etkileyen doğrudan “etken” olan size istediklerinizi, düşlediklerinizi ve arzularınızı gerçekleştirmek üzere size gelecektir… Bugün bu kelimelere gözleri değmiş olan “sen”; cümlelerinin, hayatının ve en önemlisi sahip olduğun mükemmel “bugününün” öznesi olmaya gönüllü müsün?
Yazı www.uplifers.com sitesinde derlenmiştir.
SEVGİYLE
PB