Birinci sınıftaki diğer arkadaşları arasında pek popüler olmayan, utangaç bir çocuk, Sevgililer Günü’nün yaklaştığı bir akşam annesinin yanına gidip, sınıf arkadaşlarına bir kart hazırlayabilmesi için, isimlerini bir kağıda yazmasını rica eder. Çocuk, arkadaşlarının adını tek tek anımsayıp annesine söylerken, annesi de bu isimleri kağıda dökmeye başlar. Bu arada arkadaşlarından herhangi birinin adını unuturum endişesini taşımaktadır çocuk…
Çocuk mum boyası, resim kartonu ve makas alıp, her bir arkadaşı için ayrı ayrı kart hazırlamaya başlamıştır ve bunun için durmak bilmeden çalışmaktadır. Kartların boyanıp, kesilme işi bittikten sonra çocuğun annesi isim listesini ona verir ve oğlunun isimleri kartlara kopya etmesini izler. Kartlar birer birer hazırlanıp, masanın üzerinde biriktikçe, çocuğun duyduğu mutluluk da o oranda artmaktadır.
Bu arada çocuğun annesi, oğlunun da arkadaşlarından benzer bir karşılık görüp görmeyeceğini merak etmeye başlamıştır. Çocuk her gün okuldan eve bir koşu gelip, kartları tamamlamak için delicesine çalışırken, bu arada sokakta oyun oynayan arkadaşları çocuğun varlığını hepten unutmuş gibidirler. Annesi, oğlunun elinde arkadaşlarına olan sevgisinin göstergesi, hazırladığı otuz yedi kartla partiye gidip, karşılığında hiçbir arkadaşı tarafından anımsanmadığını görmesinin korkunç bir şey olacağını düşünmektedir. Aklından, çocuğun hazırladığı kartlardan bir ikisini gizlice alıp, önceden arkadaşlarına yollamayı ve bu şekilde oğlunun da en azından bir iki kişi tarafından anımsanmasını garanti altına almak geçer. Ancak çocuk kartlarına öylesine sahip çıkmış, onları öylesine sevgi ve özenle korumaktadır ki, oğlana belli etmeden bu işi yapmak olanaksızdır. Kadın sonunda her şeyi zamana bırakmaya karar verir.
Okulda hediye kutusunun açılacağı gün kadın, oğlunun bir elinde içi kurabiye dolu kalp şeklinde kutu, diğer elinde büyük bir emek vererek hazırladığı kartların bulunduğu alışveriş torbasıyla okula gitmek üzere karla kaplı sokağa çıkmasını izler. O anda içinden, “Tanrım, lütfen” diye yalvarır. “İnşallah oğlumu düşünen birkaç arkadaşı çıkar da, oğlum hediyesiz kalmaz!”
Kadın o gün sağda solda meşgul olmuş, ama aklı okulda kalmıştır. Saat üç buçuğa geldiğinde elinde örgüsü, sokağı görecek şekilde koltuğuna oturur. Sonunda oğlu sokakta belirir, çocuk yalnızdır. O an kadının içini büyük bir üzüntü kaplar. Çocuk rüzgarlı havada zar zor yürümektedir. Pencereye yaklaşıp, oğlunun yüz ifadesini görmeye çalışır. Bulunduğu uzaklıktan yalnızca soğuktan pembeleşmiş bir yüz görünmektedir.
Çocuk evin kapısına doğru yöneldiğinde, kırmızı eldivenleri arasında bir kart olduğunu görür annesi. Yalnızca bir tane. Bütün o çalışmasının karşılığında sadece bir tane… Büyük bir olasılıkla o da öğretmeninden gelmiş olmalıdır. Kadın gözlerinin dolduğunu hisseder o an. Keşke, çocuğumu hayatın zalim yönlerinden esirgeyebilme gibi bir olanağım olsaydı”, diye düşünür. Elindeki örgüyü bırakıp, çocuğunu karşılamak üzere kapıya yönelir.
“Yanakların pembe pembe olmuş!” der kadın. “Dur atkını çözeyim. Kurabiyeler güzel miydi bari ?” Çocuk kendisine doğru döndüğünde, yüzüne büyük bir mutluluk ve işini başarmanın verdiği bir sevinç ifadesinin yansımış olduğunu görür kadın.
Çocuk annesine, “Ne oldu biliyor musun?” der. “Hiçbir arkadaşımın adını unutmamışım, bir tanesinin bile…”
Alıntı(www.kosulsuz-sevgi.com)
İlk okuduğumda içim titremişti ve gözlerim dolmuştu. Çocuğun yüreğinin güzelliği... Sevgisini göstermek için bir yol buluyor. Tek kaygısı kişileri unutmamak. Günün sonunda hedefine ulaşmış. Hem arkadaşlarını mutlu etmiş hem de kimseyi unutmamış. Koşulsuz sevgi bu değil mi zaten.
Çocuğun annesi ise hepimiz için çok tanıdık bir profil. Hayatı boyunca birçok şey yapmış ama karşılık bekleyerek. Karşılık görmeyince yaralanmış. Çocuğu da üzülmesin istiyor. Tek fark çocuğun bir beklentisi yok.
Bizim içimizde o çocuk...
PB